KSk Kazandı, SAKATLIK kaybetti!


KSK KAZANDI, SAKATLIK KAYBETTİ!

Adı: Özgür Bostancı…
46 yaşında…
10 yıl öncesine kadar yürüyebilen, işine gidebilen, konuşabilen bir insandı…
Aileden gelen ırsi bir kas erimesi hastalığının doğumundan itibaren günden güne ilerlediğinin farkında değildi…
Bu sinsi hastalık 10 yıl önce kendisini tekerlekli sandalyeye mahkum etti.
Kas erimesi hastalığının vücudundaki bütün fonksiyonları yavaş yavaş elinden aldığı yıllar boyunca hiç isyan etmedi! Ağlamadı!
Tekerlekli sandalyeye mahkum olduğunda, konuşma yeteneğini kaybettiğinde gözlerinden akmayan yaş Cumartesi günü aktı…
İsyan bayrağına sarılmayan yüreği Cumartesi günü göndere çekti bayrağı!

3. ligde mücadele eden Kastamonuspor’un Sandıklıspor ile oynayacağı maçı izlemek ve takımına destek vermek gayesiyle oğlu Kerem eşliğinde stada gelen Özgür, bir görevlinin “bugün maç sert geçecek” gerekçesi eşliğinde geri çevrildi!
Bütün isyanını en çok değer verdiği KSK şapkasında toplayarak başındaki KSK şapkasını görevliye doğru fırlatarak döndü ve Sakatlar Derneği’nin yolunu tuttu…

Gözetleme Kulesi


GÖZETLEME KULESİ

Adana Büyükşehir Belediyesi tarafından düzenlenen ve bu yıl 19’ uncu kez verdiği ödüllerle gündeme oturan Uluslararası Altın Koza Film Festivali’ ne “Gözetleme Kulesi” damgasını vurdu.
Festivalde “Gözetleme Kulesi” şu ödüllerin sahibi oldu:
En İyi Yönetmen Ödülü: Pelin Esmer (Gözetleme Kulesi)
En İyi Görüntü Yönetmeni: Özgür Eken (Gözetleme Kulesi)
En İyi Kadın Oyuncu: Nilay Erdönmez (Gözetleme Kulesi)
En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu: Laçin Ceylan (Gözetleme Kulesi)
En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu: Menderes Samancılar (Gözetleme Kulesi)
…..
Bayram değil seyran değil, yazar “Gözetleme Kulesi” ni niye satırlarına taşıdı?
Altın Koza’ya aldığı 5 ödülle damgasını vuran “Gözetleme Kulesi” filmi, Tosya, Şenpazar ve Cide ilçelerimizde çekilmiş.
Filmi izlemedim ancak internetten edindiğim bilgilere göre; Dipsiz Göl Yangın Gözetleme Kulesi’nde bekçi olarak görev yapan Nihat ile Tosya’da otobüs terminaline kendini atan Seher’in hikayesi anlatılıyor. “Başkalarından kaçarken birbirlerine denk gelen bu iki insan suçluluk duygularına karşı, kendi kendilerine verdikleri savaşı birlikte sürdürmek zorunda kalırlar.” Diye özetliyor internet filmi.

Köprü


KÖPRÜ


Yıl 1927…
Külleri arasından yeniden doğan bir milletin tarih sahnesinde yerini alan genç devleti, Türkiye Cumhuriyeti ilk nüfus sayımı sonuçlarına kavuşuyor.
Türkiye genel nüfusu 13.648.270
Kastamonu ili nüfusu ise 335.601
Yıl 2011…
Son nüfus sayımı rakamları da şöyle oluyor;
Türkiye genel nüfusu 74.724.269
Kastamonu ili nüfusu 361.222
84 yılda Türkiye nüfusu yüzde 547 artarken, Kastamonu nüfusundaki artış yüzde 7 olmuş.
Nüfusun arttığı yönündeki tespit sizi aldatmasın!
84 yılda meydana gelen artış yüzde 7!
Olması gereken, Türkiye nüfus artış oranı… Yani normal şartlarda Kastamonu nüfusu bugün bir buçuk milyonun üzerinde olmalıydı.
2011 yılındaki Kastamonu nüfusunun 1935 yılındaki nüfusla kafa kafaya olduğunu söylersek vahim tablo daha net görülür!

Yerim Dar, Oynayamam!


YERİM DAR, OYNAYAMAM!

Bir zamanlar Üsküdar’dan Samsun’a siyasi otoriteyi elinde tutan bir il merkezi…
İki beyliğe başkentlik yapmış, bir imparatorluğun sayılı eyalet merkezlerinden birisi olmuş, bir cumhuriyetin başkenti dışındaki tek inkılabını yaşamış bir medeniyet şehri…
Tarihi geçmişinde pek az şehre nasip olmuş donanıma, medeniyete, zenginliğe, tecrübeye, kimliğe, karaktere, kişiliğe ve markaya sahip bir şehir…
Nasıl olur da bağrında doğanı bağrında barındıramaz?
Nasıl olur da bünyesindekinin on katı insanını gurbet adı verilen değirmende öğütür?
Nasıl olur da çok değil, bir asır önce kendisinin birer nahiyesi konumunda olan şehirlerin gerisinde kalır?

Müslümanların Masumiyeti


MÜSLÜMANLARIN MASUMİYETİ

İki haftadır dünyada yer yerinden oynuyor!

İki delinin kuyuya attığı taş, İslam coğrafyasında suyu fena bulandırdı…

“Müslümanların masumiyeti” adı verilen kepazeliğe imza atanlara bir bakalım: Kur’an-ı Kerim 

yakmaya kalkışan Hristiyan Papaz Terry Jones destekli ve 100 Yahudi işadamından topladığı 5 

milyon dolarlı cukkayla kolları sıvayan sapık Sam Bacile…

Medeniyetin demir (!) beşiği Avrupa’nın medeni yüzünü görmemiz için daha ne yapmaları gerekiyor?

İçimizdeki Avrupa, Amerika, Batı medeniyeti hayranları, zihinleri sömürgeleştirilmiş doğu ve İslam 

düşmanları Stocholm Sendromu’na tutulduklarının ne zaman farkına varacaklar?

Camilerde içkili balolar veren onlar…

Her fırsatta karikatürle, filmle İslam’a hakaretler yağdıran onlar…

Asırlardır “Haçlı” zihniyetinin prangasında, “Seferleri”nden vazgeçmeyen onlar…

Minareleri kırpan onlar…

Ezan sesini kısan onlar…

Başörtüsünü kanunla yasaklayan onlar…

KÖÇEK

KÖÇEK

Geçtiğimiz ay İstanbul Beykoz’da bir siyasi parti ilçe başkanının diline dolanmıştı köçek…
Dostbeykoz haber sitesi yazarı ve aynı zamanda Beykoz Belediye Meclis üyesi Muharrem Kaşıtoğlu, Kastamonu adının köçek’e gelene kadar hangi büyük insanlar, tarihi olaylar ve kültürel zenginliklerle anıldığını kapak cinsinden bir yazıyla ifade etmişti…
Biz de Sayın Kaşıtoğlu’nun yazısını kendimize referans ederek değinmiştik olaya…
Dün gece (11 Eylül Salı gecesi) TRT-1’ de yayınlanan ve hatırı sayılır bir izleyici kitlesi olan “Leyla ile Mecnun” dizisini belki de ilk kez bu kadar uzun süre izledim…
Kanallar arasında geçiş seramonisi yapan kumanda, ekranda gördüğü köçek kıyafetli oyuncunun davul – zurna eşliğinde sergilediği performansın görüntüsünde dondu kaldı!
Hem kendisi, hem programları hem de izleyici değerlendirmesi gayri ciddi olan bazı kanallarda köçek oynatılmasını o kanalların seviyesine vererek görmezden gelmeyi tercih etsem de TRT-1 gibi ciddi bir kanalda ve kanalın ağır topu dizilerinden birisinde görünce ister istemez kumandayla birlikte ben de dondum.
Öncesi nasıldı bilemiyorum.
Geniş bir alan, bahçe misali…
Çadır türü yapılan stantlar ve her stantın üstünde bir levha…
Şok olduğum ikinci manzara bu stant levhaları oldu…
Kastamonu kır pidesi…
Kastamonu lokumu…
Öncelikle KÖÇEK kültüründen bildiğimiz kadarını aktaralım;

Yeşil Gündem


YEŞİL GÜNDEM

12 Eylül…

Her on senede bir teneffüse çıkan demokrasimizin okul bahçesine çıktığı son teneffüsün zil sesiydi…

O tarihten sonra da havanın yağmurlu, karlı, puslu, soğuk olması sebebiyle sınıftan çıkmadan geçirdiğimiz birkaç teneffüs oldu…

Ve zile basmayı alışkanlık haline getiren yaramaz çocukların birkaç muziplik girişimi de zilin artık paslanmış olması sebebiyle kadük kaldı…

Türkiye, 11 Eylül akşamından başlayarak 12 Eylül gece yarısına kadar yine zorunlu teneffüsü yatıracak masaya…

Mehmet Akif’ in;

Geçmişten adam hisse kaparmış... Ne masal şey! 
Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi? 
Tarihi tekerrür, diye tarif ediyorlar;
Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi? . 

Mısralarındaki “ibreti” sanırım 20 küsur yıldır alamadık ki, ısıtıp ısıtıp aynı yemeği önümüze koyuyorlar her 12 Eylül’de!

Neyse ki, memleketim yeterince ibret aldı… Aldı ki, gündemimiz zorunlu teneffüs olmayacak bu sene!

Herkes Ahşap Fuarına

Benim çocukluğumda beşiklerimiz ağaçtandı…

Babamın çocukluğunda kaşıklar…

Dedemin çocukluğunda kara sabanlar…

Ve her devirde son yolculuğumuzun VİP aracı…



Şimdiki çocuklar…

Ağaçtan beşik,

Tahtadan kaşık,

Tomruktan saban,

gibi alet-i edevatı oyuncak babından görüyorlar…